açıkcası ben nakarat kısmı hoşuma gitti fakat parça genel olarak klasik bir parça olmuş.
patronun son dönemler çıkardığı parçalara benzemiş.
bence sagopa kendi klasmanın altında bir parça yapmış.
genel olarak ortalama bir parça, hiçbir ekstremi yok.
tutarsada sagonun yıllar sonra türkçe rapten biri ile düet yaptığından tutar.
şarkıyı kurtaran, güzelleştiren birkaç detay var. öncelikle patron ve sago'nun bir uyumu var. yapıştırma bir düet olmamış sanki yıllardır beraber iş yapan bir ikili gibiler. ikinci olarak beat de şarkıyı dinlettiriyor.
kötü olan kısım ise lirikler aşırı zayıf hele o kapaktaki detaylardan sonra çok yavan kalmış sözler. dediğiniz gibi patron'un sesi de fazla buğulu bazen zor anlaşılıyor.
her şeye rağmen nakarat ve beat sayesinde uzun süre kulaklarımda olacak bu parça. dinlemeyi istemesem bile her arabadan yükseliyor zatenneden eder insan isyan diye ses dalgaları.
hiçbir eleştiri katkı ve yergi belirtmeden tek sorunun cevabını, hem hendi cevabımı hem de sizlerin cevabını merak ediyorum. 10 sene önce bu parçayı dinlesek ne düşünürdük acaba?
ben galiba biraz gelenekçiyim. bazı değişimleri kabullenemiyorum. hele bunun zamanın gereği şeklinde açıklanması bayağı rahatsız ediyor.
ek: parton torunumun hayatını kurtarmakla meşgulüm derken ciddiymiş.
nakarat 10 numara, patronda sagoda iyi, patronun verse ilk dinleyişte anlaşılmıyor bazı yerleri ama sonra dinledikçe alışıyorsun. güzel iş olmuş ben beğendim
İlk dinlediğimde beklentiyi tam karşılamayan bir iş olduğunu düşündüm ama bir iki sefer daha dinledikten sonra hoşuma gitmeye başladı. Patron'un böyle bir şarkıda -üstelik de iki kez- “Halil Sezai gibiyim” demesi benim de hoşuma gitmemişti; bir parçada Bruce Wayne oluyorken bir parçada Halil Sezai gibi olması enteresan (Birinin battle, birinin melankolik olmasından kaynaklı bir fark bu tabii de...). Sagopa'nın olduğu şarkıda Halil Sezai respect'i biraz garibime gitti diyeyim; ama olaya entry'nin ilerleyen kısımlarında farklı bir açıdan yaklaşacağım.
Şarkı biraz karma bir türde olmuş. Bazı yazarlar “piyasa şarkısı” demiş ama bu tabirle anılacak kadar da kötü değil. Bazı kısımların sözlere odaklanmadan dinlemeye sevk etmesi / müziğin ve ritmin öne geçmesi, efektlerin yoğunluğu gibi hususlar şarkıyı pop'a yaklaştırıyor, nakarat arabesk denilebilecek bir esinti taşıyor; Sago'nun verse'ü ise şarkının rap'liğini yükseltiyor.
Bu şarkı Sagopa Kajmer feat Patron değil, Patron feat Sagopa Kajmer, ona dikkat edelim. (“Jest” diyenler olmuş, tabii ki jest ama şarkının karakterini de hafiften etkileyen bir şey belki de bu.) Yani Patron kendi verse'ünde -amiyane tabirle- kafasına göre takılıyor; Sagopa'nın misafiri gibi veya ardından koşar gibi hareket etmiyor. Nakaratların durumu farklı tabii.
Patron'un verse'ünde, yukarıda dediğim gibi, pop'a kayan bir karakter var. “Kalbim sanki plastik poşet” diye bir sözün geçmesi olsun, bazı satırlarda sadece bir iki kelimenin değişmesi olsun (“Gece mavi şehir bej”, “Gece mavi, ben siyah”), bazı sözlerin tekrar edişi olsun (“İsyanım çok evimde / Halil Sezai gibiyim.”), verse'ü poplaştırıyor. Halil Sezai'den feyz alırsanız böyle olması normal, “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” hesabı. :-) (Burada Halil Sezai'yi veya tarzını eleştirmiyorum; yanlış anlaşılmasın. Bazen okuduklarımızdan, dinlediklerimizden vs. etkileniriz, birilerini hislerimizin tercümanı gibi görür veya hayata onların baktığı pencereden bakar gibi hissedebiliriz. Bir şarkı da bizi kendi anlattığı ruh hâline sürükleyebilir, “Olmayan aşkın acısını yaşadım.”, “Normalde sigara içmem ama sigara yakasım geldi.” gibi cümleler kuranlar da oluyor. “Halil Sezai gibiyim.” sözü de bu açıdan anlamlı olmuş.) Parçaya Sago girince ise Patron'un feyz aldığı kişi değişmiş oluyor ve o da daha ayakları yere basan sözler söylemeye başlıyor. “Halil Sezai gibiyim” derken baygın baygın söylüyordu, “Sago key” derken ise adeta uçuyor. Klipte de uçuyor zaten. :-) Sago'nun verse'ü girene kadar şarkı orta kararda seyrediyorken verse'le birlikte Sago da şarkıyı uçurmaya başlıyor. Verse'ten tam önce söylediği “Yok öyle yağma” cümlesine de içerik haricinde bu bağlamda bir mana yükleyebiliriz. Sago şarkıya sonradan giriyor, nakaratta -destek verme kabilinden- Patron'un biraz gerisinde kalıyor; ama “Yok öyle yağma” diyerek hem şarkının assolisti olduğunu göstermeye başlıyor hem de şarkıyı yukarı taşımış oluyor. :-) “Bunu hesap ederek böyle yapmışlar” demeyeyim ama Patron'un kendi verse'ünde biraz sönük kalmasını bu bağlamda mantıklı bir seçim olarak değerlendirebiliriz.
Emre Yücelen'in analizini de seyrettim. Nakaratla şarkının tepede başladığını, sonra düşüşe geçtiğini söylemiş. Bu noktaya katılıyorum; hatta yukarıda bahsettiğim mantığın biraz tersine bir seçim gibi de olmuş böylesi. Ama yine de “Parçaya Sago girseydi” noktasında Emre Yücelen'e -müzikal açıdan isabetli bir görüş olsa da- katılamıyorum; dediğim gibi Sago assolist olduğu için sonradan girmesi gerekiyor. Yıllarca piyasadan kendini geri çekmesi, yeni isimleri desteklememiş olması (Kafile 2 diye bir proje de yaptı ama o albümdekilerin hiçbiriyle düeti yok bildiğim kadarıyla) gibi hususları da işin içine katarsak, parçaya sonradan girip yukarı taşıyor olması daha da anlam kazanıyor. :-)
Klibe gelirsek; mcsquare arkadaşımız #233521 no'lu entry'sinde güzel bir yorum geliştirmiş. Ben de bir iki noktayı yorumlamaya çalışacağım:
Duvardaki halı ve kitaplar - Patron duvara yaslandığı için onu ilk başta yerde uzanıyor zannedebiliriz; ama duvara yaslanmayı bırakınca anlıyoruz “işin doğrusu”nu. Normalde yerde olması gereken şeylerin duvarda asılı olması ve normalde yere yattığımızda oluşacak manzarayı duvara yaslanırken oluşturabilmemiz, bazı duygu ve düşüncelerin tesiriyle kendimize farklı bir gerçeklik yaratıp onun esiri olabilmemizle ilişkilendirilebilir. Böyle biri her gittiği yere bu karanlık ruh hâlini de gölgesi misali götürecek, normal zamanlarda onu mutlu edecek şeylere burun kıvıracak, etrafındaki güzellikleri göremeyecektir vs. Patron'un ilk başta bir yerlere (klipte zindanın çıkış kapısı) dalıp susması, ancak duvardan kendini ayırdığı zaman konuşmaya başlaması da bu açıdan anlam taşıyor. Daha önce bu duygunun tesirindeyken, sözlerle birlikte bu hâlin muhasebesine girişmiş oluyor; duygudan düşünceye geçişi sağlıyor yani. Kitaplar düşünmekle alakalıdır, duyguların esiri olmuşken kendinizi “salim kafayla” düşünmeye veremediğiniz için kitaplara da odaklanamazsınız; klipte bir sürü kitabın kapakları açık, yarıda bırakılmış hâlde olması da bununla bağlantılı. Bunun haricinde, zindanın duvarlarında sadece yere ait şeyler yok; sol taraftaki duvarda bir resim de asılı. Yani siz halının olduğu tarafa değil de resmin asılı olduğu tarafa yaslanırsanız tam manasıyla duvara yaslanmış olacaksınız; sizin seçiminizle de alakalı bir durum yani. Oraya yaslanırsanız zindanın çıkış kapısını da tam karşınıza almış olacaksınız.
Patron nakaratın sonunda “Tükenmezdi, tükendi” derken yine ruhsal tükeniş duygusuna kendisini geri döndürmüş oluyor, böyle derken duvara tekrar yaslanması da bunu tamamlayan bir detay. Bazen bir duygudan kendinizi ne kadar sıyırmak isteseniz de dönüp dolaşıp aynı duygunun tesiri altına girebilirsiniz, en ufak bir vesileyle eski durumunuza tekrar dönebilirsiniz; bu da yine o duvara yaslanıp uzaklara dalmak demek.
Hapishane ve içinde donup kalmış insanlar - Yukarıda duvar ve kitaplar üzerinden anlatılmış bir ruhsal esaretten bahsettik; oranın bir hapishane olması da bu açıdan mantıklı. Ama ara kapılar ve sanırım en sonda sağdaki kapı da açık; yani isterlerse dışarı çıkabilecek vaziyetteler. Ama öğrenilmiş çaresizlik kabilinden, yerlerinden kıpırdayamıyorlar. Daha önce yaşadıklarının ağırlığıyla ve yukarıda anlattığım mantıkla hareketsiz kalmışlar. Patron'un onlar gibi donup kalmış vaziyette değilken hemen çıkıp gitmemesi de kendisiyle ve varsa karşısındakilerle gereken konuşmaları yapmadan oradan çıkamayacak olmasıyla alakalı. Diğerlerinin de oradan çıkabilmeleri için Patron'un yaşadığı şekilde bir ruh değişimi yaşamaları gerekiyor.
Sago - Sagopa duvara hiç yaslanmıyor ama oradan çıkıp gitmiyor da. Bahsettiğimiz iç muhasebe hâli hâlâ devam ettiği için çıkıp gitmiyor olmalı. Patron gibi duvara yaslanmıyor olması onun daha tecrübeli olmasından kaynaklı, ama yürümesi gereken yol henüz bitmediği için de çıkıp gitmemiş henüz. Kendisiyle konuşmaları da bize sunduğu şarkılarda devam ediyor zaten.
Zindanda donup kalmış olan herkes aslında çıkışın olduğu tarafa bakıyor, Sago'yla Patron ise ters istikamete dönükler ve oraya yürüyorlar. (Aslında yürümüyorlar da, duvarlar geri gidiyor.) Yani çıkış aslında göründüğü veya birileri tarafından bize gösterilen yönde olmak zorunda değil; bu şekildeki bir çıkışa odaklanmak sizi oradan çıkarmaz. O yüzden de ikisi, herkesin yüzlerinin dönük olduğu yere sırt çevirebiliyorlar. Sago'nun “Yetişebilirim uzanan eline buradan” demesi de bu manada anlamlı. Normalde oraya bir elin dışarıdan uzanması, kapının olduğu yerden mümkün olabilir. Ama mecazi anlamda bakarsak asıl çıkış orada değil, Sago'nun dışarıdan gelen bir yardım elini tutmanın kapının olduğu yerden değil de kendi el uzattığı yerden mümkün olduğunu söylemesi de bu sebeple. İçeride hapsolmuş kişi kendine yardım edemeyen biriyse ona el uzatmanız durumunda elinizi de tutamayacaktır, Patron ve Sago da önce kendilerine yardım ediyorlar. Ayrıca Sago “Yetişebilirim uzanan eline buradan” derken kameraya, yani bize bakıyor; bu da duygu birlikteliği açısından anlamlı. O, kendisini kimin dinlediğini görmese de onların hissiyatlarına tercüman olma bakımından, onları anlıyor olma bakımından dinleyenlerine el uzatabiliyor. Dinleyiciler de Sago'dan bu anlamda bir beklenti içine girerek onu dinledikleri için ona el uzatıyor durumdalar.
Cesetlerin gömülmesi - mcsquare arkadaşımızın söylediği gibi, gömdüklerini kendi kişilikleriyle ilişkilendirebiliriz. Ama bir (birer) gömme mi var yoksa iki (ikişer) mi emin olamadım. Bize başta gösterilen birincisi, Patron ve Sago ayrı ayrı direksiyondalar ve bu işi ayrı ayrı yapıyorlar. Sonda ise Patron direksiyonda, Sago yan koltukta; burada ikinci bir gömme eyleminden bahsedebiliriz. İlkinde bir şeylere ulaşabilme vs. adına kendilerinden tavizler vererek iyi taraflarını toprağa gömmüşler ve bu sebeple hapse düşmüşlerdi. Hapisten çıktıktan sonra ise karanlık taraflarını gömüyorlar. Başta aynı şeyi ayrı ayrı yapmaları, aralarda bir Patron, bir Sago şeklindeki sahne geçişleri, arabaların aynı olması gibi detaylar ikisinin kader birliğine işaret ediyor. Kader birliği etmiş insanların birbirlerini anlamaları, birbirlerine yardım eli uzatmaları ve neticesinde beraber yepyeni bir sayfa açmaları kabilinden de, beraberce bir daha -bu sefer karanlık tarafları olacak şekilde- cesetlerini gömüyorlar ve aynı arabaya biniyorlar. Patron şarkının ev sahibi olarak arabanın şoför koltuğunda. Başka bir açıdan da, bu mevzularda -ve rap'te- Patron'dan eski olan Sago onun yol göstereni durumunda olduğu için şoför koltuğu yerine yan koltukta oturuyor.
Patron'un uçması - “İnanırsan başarırsın.” gibi bir durum söz konusu. Sanırım orası bir otopark ama içeride hiç araba yok. Hızlıca bir yerlere gidebilmek için arabanız olması gerekir; Patron ise arabaların olmadığı yerde “Arabaya ihtiyacım yok.” hesabı, uçmaya başlıyor. Yüzünü yukarıya dönmesi hem buna odaklanmasıyla, hem de bunu nasiple ilişkilendirmesine bağlı. Sonda bize el işareti yapması da “Sen de başarabilirsin.” demek. Aynı zamanda, kendisini bu hâlde görmeyi ummayanlara da “Ayık olun” mesajı vermiş oluyor. :-)
Renkler - Burası biraz karışık ama kendimce izah etmeye çalışacağım. Patron sözlerinde bazı renklerden bahsetmiş: bej, mavi, kızıl, siyah. Bir ara kırmızı ışıklı bir odada otururken görülüyor. Ayrıca zindandaki ışıklar da -hem Sago kısmında, hem Patron kısmında- bir ara kırmızıya dönüyor, otoparkın gerisinde de kırmızı ışıklı bir kısım var. Ara ara görünen şehir ışıklarında da kırmızılar yoğunlukta. Kırmızı ışık karanlık odada kullanılır, karanlık oda da fotoğrafları banyo etmek için. Bu “karanlık oda” kişinin kendi içine kapanması veya kendi içine dönmesi manasında bir metafor olarak da kullanılır; klibe de bu bağlamda eklenmiş diyebiliriz.
Klipte ara ara mor, mavi ve kırmızı ışıklar hâkim duruma geliyor, yeşil ve sarı ışıklar da var. “Renklerin anlamları” diye ararsanız çıkar; benim genel olarak aklımda kaldığı şekliyle kırmızı duygunun, mavi düşüncenin rengi. Mor da bu ikisinin karışımı oluyor. “Patron duygudan düşünceye geçiyor” dediğim yerde etraf mor, duvara geri giderken ışık da kırmızılaşıyor. “Düşündükçe gücendim” derken mavi renk hâkim. Patron duvardan iyice uzaklaştığında duvara sarı ışık yansımıştı; sarı da güneşin ve klasik ışığın rengi. Kendini anlamaya ve kendine yardım etmeye başladığın zaman bildiğimiz manadaki ışıkla aydınlanıyorsun, “tünelin sonundaki ışık”a böyle ulaşabilirsin, diyebiliriz. Yeşil de doğanın, huzurun rengi; etrafa tam hâkim olmuyor ama zindanın kapısının olduğu taraftan içeri yansıyan ışık bir ara yeşil oluyor.
Siyaha gelirsek; ceset torbaları siyah, kıyafetler de genellikle siyah. Bunun yanında, Patron'un kıyafetleri siyah - gri - beyaz arasında dönüşümlü. “Gece mavi, şehir bej” derken beyaz / bej kostümüyle beliriyor, zindandaki hâlinde de siyah kostümlü; ama bu iki kıyafette cep diyebileceğimiz kısımdaki markanın rengi de önemli. Siyah kostümde açık renk bir marka dikili ve zindandaki ışığın rengi değiştikçe onun da rengi değişiyor. Yeşil ışığın olduğu yerde o da yeşil oluyor mesela. Beyaz kostümde grimsi bir marka dikili. Bu da aydınlık tarafla karanlık tarafın iç içe olmasıyla, bir hâlin diğer hâli de cebinde taşıyor gibi olmasıyla alakalı. Zindandaki kostümün markasındaki renk geçişleri de insanın her türlü duyguyu içinde taşımasıyla alakalı olmalı. Tümden gri olan kostümdeyse böyle bir cep / marka yok. (Tam olarak doğru yorumlayabildim mi bilemedim ama renk geçişlerinin tesadüf olmadığı belli.)
Ortaya konan iş gayet güzel; beklentinize göre puanı düşük tutabilirsiniz, Patron'un verse'ünden veya prodüksiyondan kaynaklı puan kırabilirsiniz ama 10/10 verilebilecek bir iş.
@337 patron'un uçtuğu kısmı görünce gözlerim yaşarmıştı. Anca bu şekilde kelimelere dökülebilirdi yorumlayan adam'a teşekkür ediyorum. Böyle bir şarkının düşüncesi bile insanı titretirken burada dinleyeniliyor olmak inanılır gibi değil. Bunun gerçekleşmesinde rol sahibi olan patron sago(s.a.v) ve tabiki cumhurbaşkanımıza teşekkür ediyorum.
@342 umarım ironidir o reaction videoları çeken elemanlara seloyu izletsen süper rapçi derler hepsi izlenme peşinde , aksini iddaa eden kötüledikleri tek bir rapçi göstersin
@340 Oradan yola çıkmış olmaları mümkün, ama yansıttığı ruh hâli tamamen farklı. Bir tek duruşlar benziyor, o da tamamen aynı değil. Belki de oradaki ruh hâlini tersine çeviren bir mizansen amaçlanmıştır, bilemiyorum. :-)
bol'da yer alan içeriğin doğru veya güncel olduğu hiçbir şekilde iddia veya garanti edilmemektedir. burada okuduklarınız sizi dehşete düşürürse türkçe rap ansiklopedisine de göz atmayı deneyebilirsiniz. hukuka aykırı olabileceğini düşündüğünüz içerikler titizlikle incelenip gereği düşünülmektedir. sözlüğü reklamsız görüntülemek isterseniz üye girişi yapabilirsiniz. soğuk içiniz.