bugün bim'den 3 pide çaldım. evet bildiğin çaldım. Durun lan sandığınız gibi değil, yanlışlıkla oldu.
normalde bim'den ekmek veya pide alırken, kasada çalışan "ekmekler burdan mı?" diye sorardı. sormadıkları bir zamanı hatırlamıyorum.
geçtim kasaya. avucuma sığan ürünlere 150 lira bayıldıktan sonra götten yemişe dönüp eve döndüm. açtık iftarı falan, her şey güzel. cebimden market fişi çıktı, fiyatlara hatırlamak için bakayım dedim ve bir terslik olduğunu anladım. kasiyer o 3 pideyi geçirmemişti, ben de dalgınlıktan ordan aldığımı söylemeyi unutmuştum.
çok kararsız kaldım şimdi. kasiyerden almayacaklarını bilsem vermezdim, o 4 tane bok parçası büyüklüğündeki köfteye 90 lira biçmeden düşüneceklerdi. ama içim rahat etmiyor, o kasiyerden alacaklarını biliyorum. hani vicdansız olsam, bir sonraki gidişimde "pide almışın parayı vermemişin hayırdır yarraaaam" demeyecekleri de malum değil, ondan korkardım. gidip durumu kendim izah edip parayı versem mi vermesem mi kararsız kaldım. ne yapmalıyım abilerim?
@9483 kalbim vermemekten yanaydı, bir umut ikna olurum diye yazmıştım başlığa da kalan bi tutam vicdanımı da siktin attın abi. vermeyeceğim hatta başka marketlerde de deneyeceğim bu taktiği, beleşe pide aq. Teşekkürler.
hatta denemek isteyenler varsa, pideyi kasanın altında tutun kasiyere göstermeyin. sorarsa burdan aldım dersiniz, sormazsanız beleşe pide.
kasadan geçilen bir şey olmadığı için kasiyerden bir şey kesilmeyecek yani kasiyerden yana için rahat olabilir. burada sorun olabilecek bir kaç şeyden bahsedersek:
- dini inancın gereği bir rahatsızlık duyabilirsin: (elbette yaygın inanç olan islamı baz alarak) bu aldığın pide için öteki dünyada hesaba çekileceğin kaygısına sahip olabilirsin. bence çok doğal ama yukarıda nasıl bir hesap sistemi tuttuklarından emin değiliz. söz gelimi çaldığın pidenin mülkiyetini, halik (yaradan), kimde görüyor? ulusal kaynakları domine etmek yoluyla zenginleşen sermayede mi halkta mı? mülkiyeti bizimle aynı mı anlıyor? sonuçta "el-alim" adıyla alemlerin bilgisine sahip olan rahmanın liberal ekonomik sistemi bizimle aynı şekilde değerlendiriyor olması çok akla yatkın değil. hem sonuçta fıkhen "haram" ve "hırsızlık" kavramlarının işlenebilmesi için önce fıkıha uygun bir ekonomik sistem yani oturmuş bir şeriat olmalı. yani işin islami-dini boyutunu ele alırsak bunu da bir göz önüne almak gerek.
yine de bu hususta ana akım fıkıha başvuracak olursak -genel kanıya yani- "mülkiyet -islama göre- meşru yolla edinilmemiş olsa dahi bir mülkiyetin kamu tarafından kabul edilmiş olması, onun çalınmasını haram kılar" anlayışı hakimdir.
- hırsızlıkla alakalı ahlaki bir ikileme sahip olabilirsin: şimdi, bu husus biraz daha eski ve derin tartışmalara dayanıyor. her durumda geçerli bir ahlak var mı? mümkün mü? ne ahlaki, ne değil? ahlakın ölçüsü ne? ahlaki eylem nedir? bu sorulara verdiğin yanıtlara göre yaptığın eylemin sonucundan bağımsız olarak ahlaksız bir eylem olduğu kanaatine varabilirsin. yani şunu demen mümkün: "evet, bu ekmeği almamın kimseye bir zararı yok. kasiyer çocuktan da kesmeyecekler ama benim inandığım ahlaki değerlere uygun değil bu hareket".
bu kişisel değerlerle de doğrudan alakalı olduğundan buna bir yorumum yok. ahlakın gerekli olup olmadığını bile tartışmak mümkün ayrıca.
- pideleri almanın toplumsal bir zarara sebep olduğunu düşünebilirsin: toplumsal fayda-zarar genellikle ahlak tartışmalarının bir parçası olarak karşımıza çıkar. ben bunu ahlak tartışmalarının dışında tamamen pragmatik bir ruhla konuşmayı seviyorum. yani kastım şu: diyelim ki ahlakı gereksiz ve saçma kabul ettik. yine de topluluk halinde yaşamak zorundayız. bireysel çıkarlarımız için gönlümüzce eylemlerde bulunabiliriz ama bu durumda da topluma zarar veririz. bunu yaptığımızda da bulunduğumuz toplumun kalitesi azalacağından aslında bizim ve "klanımızın" hayat kalitesi de düşecektir. yani kendimiz için iyi olanı yaptığımızı düşünürken aslında zarar verdiğimiz yine kendimiz oluruz bu durumda.
pide örneğinde şunu düşünebilirsin. pideleri alman kısa vadede sana çıkar sağlayabilir. ayrıca görünürde kimseye maddi bir zarar da vermez. daha önceki maddede söylediğimiz gibi bu eyleme ahlaki bir değer biçmek de gereksiz -farazi konuşuyorum- ama bu eylem aynı zamanda bulunduğun bölgede güveni azaltan da bir hareket olacak. ayrıca benzer eylemi başkaları da ve düzenli olarak yaparsa aslında yaşadığın giderek yaşamak istemeyeceğin bir yere dönüşecek. bu durumda bu eylem toplum çıkarıyla çelişir endişesi taşıyabilirsin.
- kendi karakterin ve kişisel gelişimin açısından endişe taşıyabilirsin: bireysel bir kaygı olarak, ben bağımlılıktan çok korkarım. özellikle kumar ve eroinin sonuçlarının ne olabileceğini yakından gördüm ve yaşam tarzımda köklü değişiklikler yaptım. sigarayı, alkolü, bazı diğer şeyleri* bıraktım. gazozuna tavla bile oynamam. dalga olsun diye iddia yapmam ve elime sigara almam. bunların sebebi sağlıklı yaşam isteği ya da fakir kalma korkusu değil. çünkü davranışlar alışkanlıklara dönüşür. alışkanlıklar da kim olduğumuzu belirler. eğer 10 lira iddia koyar da tavla atarsam fakir kalmam, hemen kumar bağımlısı da olmam, belki hiçbir zaman bu gerçekleşmez de. ama neden bunun için tüm karakterimi riske atayım ki?
buradaki düşünceyi net açıklayamamış olabilirim. pide örneği için şunu diyebiliriz sadece, evet 3 pide çalmak seni azılı bir hırsız yapmaz ama bu davranış olmak istediğin kişi açısından ne değer taşıyor? seni ona yaklaştırıyor mu, uzaklaştırıyor mu? yoksa olmak istediğin kişiyi riske mi atıyor? bu sorulara cevabının ne olduğunun bir önemi yok. cevaba göre alacağın konumu anlamak önemli
bütün bunları göz önüne aldıktan sonra istediğini yapabilirsin. bu maddelere eklenecek çok fazla faktör var aslında ama uzatmak istemedim. ayrıca bunları yazarken fikir belirtmekten ziyade hangi soruların akla gelebileceğini ortaya koymaya çalıştım. bir karar verirken bunlardan yararlanabilirsin.
@abra abi açıkçası bu kadar ciddi ve güzel bir cevap alacağımı düşünmüyordum. gerçekten aklımdaki her soruyu dökmüşsün paragrafa, emeğine sağlık.
bağımlılık ve kişisel gelişim konusu ayrı bir düşündürdü beni. bu olay kendim hakkında şunu keşfetmemi sağladı (bayağıdır düşünüyordum aslında ama bu olayla emin oldum): kişisel ahlak kurallarım yok. bir suç işlemiyorsam sonuçlarından korktuğumdan yapmıyorum. olsaydı, ekmeğin geçirilmediğini farkeder etmez hemen parayı ödemeye giderdim. bunun üstüne bir kez daha yapasım geldi, buna eğilimim var yani. mesela hırsız olduğumu itiraf etmeye de utanmam lazımdı, ama buraya yazdığım hiçbir şey (siyasi olmadığı sürece) gerçek hayatta başımı ağrıtmaz ondan rahat rahat takılıyorum.
bunu sorgulamanız için hırsızlık yapmanıza gerek yok tabii, ama bence herkes şunu sormalı kendine: davranışlarımızın kaçını sonuçlarından korktuğumuz için yapıyoruz, ve kaçını gerçekten içimizden geldiği için yapıyoruz? kendim için konuşacak olursam, eğer başıma kötü bir şey gelmeyeceğini bilsem vergi de kaçırırım, rüşvet de alırım adam da keserim. beni engelleyen bir şey yok açıkçası. valla kötülük olsun diye demiyorum, her istediğimi yapabilecek bir pozisyonda olsam kendime bir sınır koymak içimden gelmezdi.
ama mesela hayatta birisiyle dalga geçemem. yaparken ağlayasım gelir kendimi o insanın yerine koyarım, özellikle değiştiremeyeceğin bir şey üzerinden alay konusu olmuşsa o kişi. sonuçlarından korkmayla alakası yok çünkü biriyle dalga geçmek, düşene vurmak insanların o kadar da ayıpladığı bir şey değil. ne garip değil mi? "fırsatım olsa adam öldürürüm ama kimseyle dalga geçmem diyorsun amcık" deseniz dünyalar kadar haklı olursunuz.
kasadan ekmeği geçirtmemeyi de nerelere bağladık. bu yüzden seviyorum burayı :d
Kul bir günah işlediğinde kalbinde bir siyah nokta meydana gelir. Eğer o günahtan el çeker, Allah'tan bağışlanmasını diler ve tevbe ederse kalbi cilalanır. Eğer bir daha o günaha dönerse o siyah nokta büyür, öyle ki, bütün kalbi kaplar. İşte Yüce Allah'ın Kur'ân'da, "Hayır! Hayır! Doğrusu onların kazandıkları günahlar birike birike kalplerini kaplayıp karartmıştır"
@hashashi git tebessüm ve tatlı dille ver paralarını hocam, her ne kadar ucuz işçiliğin ete kemiğe bürünmüş hali olan ve yerel esnafın yıllarca iliğini sömürmüş bir kuruma karşı vicdan azabı çekiyor olsan da bu senin kalbinin temizliğindendir. kararmasına izin verme, sevgi ve dua ile kal.
@9489 hocam çok güzel konuştun, inancına da saygı duyuyorum da valla içimden gelmiyor. dini inancım da yok ama paylaştığın ayet gayet mantıklı. ne kadar çok yaparsan o kadar içine çekiyor seni, tıpkı bir bataklık gibi.
yanlış anlaşılma olmasın, benim de dini inancım yok ancak ayetler yer yer çok güzel referanslar olabiliyor, kesin sınırlarla muhabbet ufkumuzu kısıtlamamak gerek.
kişisel ahlak anlayışının şu an kimsede olduğuna inanmıyorum açıkça ve bende de yok. bu post-modernizm ile alakalı bir durum. "ahlak" dediğimiz şey; evrenin sabit ve genel geçer kurallardan ibaret olduğu inancına dayanan klasik kültüre, eğitime ve dine özgü bir şey. oysa çağımız bireyin ve göreceliliğin çağı. en muhafazakar ortamda bile bir şeyin yanlış olduğunu söylediğinizde aradan çok zeki bir arkadaş kalkıp, ağzını yaya yaya "kime göre, neye göre" diye soruyor ya, bu göreceliliğin toplumun en alt tabakasına kadar yayılmasının sonucu. bunu soran arkadaşa klasik anlayış yani sabit evrene inanan kültür "allah'ın kanunlarına göre" cevabını verir. yani göreceliliği yok etmek için sabit bir değer yaratır. oysa önce pozitivizm dinin iktidarını parçaladı sanayii devrimiyle, sonra da post-modernizm pozitivizmin bilim ve akla dayanan sabit ahlakını parçaladı. velhasılı kelam ortada ahlakın dayanabileceği değişmeyen bir şey yok ki ahlakımız olsun. yani kişisel bir ahlak anlayışına sahip olmamak bir kusur değil "zamanın ruhu".
ama bahsettiğin kadar yolunu kaybetmeye müsait biri olduğunu da sanmıyorum. sadece eylemleri üzerine çok düşünen insanlara özgü bir bakış açın var. insan doğasındaki ve kendi doğandaki bahsettiğin şeyleri yapmaya teşne tarafı görüyorsun ama bu, bunları sahiden yapabileceğin manasına gelmiyor. zaten bunları yapabilecek bir insan bunu düşünmez, çünkü bunları birer kötülük olarak görmez. sokrates'e göre insan kötü olduğunu bilerek kötülük yapamaz. buna dayanarak senin bütün bunlar üzerine düşünüp, konuşacak kadar farkında olman aslında yapamayacağını ispatlar.
ayrıca farkında olmadan yapmadığın kötülüklerin sorumluluğunu da sırtlıyorsun. öldürme ihtimaline dayanarak kendini eleştiriyorsun. bu kendine nispet ettiğin ahlaksızlığa kıyasla epey erdemli bir hareket değil mi? bayağı kinik filozoflar ayarında bir etik anlayışı*. bence bir ahlak anlayışın olmadığını düşünsen de sezgisel olarak bir ahlak kavramın var.
bol'da yer alan içeriğin doğru veya güncel olduğu hiçbir şekilde iddia veya garanti edilmemektedir. burada okuduklarınız sizi dehşete düşürürse türkçe rap ansiklopedisine de göz atmayı deneyebilirsiniz. hukuka aykırı olabileceğini düşündüğünüz içerikler titizlikle incelenip gereği düşünülmektedir. sözlüğü reklamsız görüntülemek isterseniz üye girişi yapabilirsiniz. soğuk içiniz.