bendeki sen

#442197 - bu entryi ortalama 530 saniyede okuyabilirsiniz.
  1. Yorgun olarak bindiğim bir takside, bir rastlantı sonucu çalmaya başlayan zaman alacak intikamımı beni yakalamayı başarmıştı. Taksinin içinde, yanımdakilerden soyutlaşıp tamamen şarkıya odaklanmıştım. Sago’nun sert vokali, sert sözleri ve o karalık beat içime işliyordu. Yıllar önce tiksinerek dinlediğim bu şarkıda sago evet!-evet! diye böğürdükçe yükseliyordum. Vörsün sonuna kadar yükselmeye devam ettim ve ardından nakarat. Boom! bir anda bu albümün sago’nun en sert ve en karanlık albümü olduğu fikri belirdi kafamda.

    Ama bu caağnımı saklaaağğ…!??

    yo yo yo yıllardır headcanonumda sago ansiklopedisinin en kötü ciltlerinden biri olan bendeki sen, sago’nun kariyerinin -bana göre- en kötü vörslerini ve nakaratlarını içeren albüm. Anlattığı şeyler, bunları anlatış biçimi ve nakaratları bana göre değil. Sago’nun en kötü şarkıları ya da vörsleri nedir dense ilk olarak bu albümü taramaya başlardım heraldi. Ama gel gör ki bu albüm sagopa ismiyle çıkarılmış bir silahsız kuvvet albümü. Hem de hoca’nın sakalıyla bir süt ürününü tv’de gıdıklamasına laf eden silahsız kuvvet’e 180 derece zıt görüşlerle!

    Ahval paranormal

    İşte tek başına bu söz öbeği bir çok açıdan albümü benim için özetliyor. Evet, kelimeler birbirine zıt iki durumu tanımlamıyor ama bu bir oksimoron bana kalırsa. Kelimlerle oynadığın bu oyunda, kendi yarattığın bütünlüğün, bütünlüğe sadakatin bozulduğu an. Kaplumbağa terbiyecisi’nin bir köşesinde penguen görmek gibi hissettiriyor ve bunu duymak bana komik geliyor. Bu tıpkı sago’nun, albümün ilk dakikasında sabah ezanına uyan bak yoksa yanacaksın dedikten sonra aynı parçanın son dakikasında I play my enemies like a game of chess’i kesip, plağı kaşıyıp durması kadar gülünç.

    Ya adamın düşmandan kastı şeytan ise?

    Sago bizi albüme öyle bir karşılıyor ki sadece ve sadece o dönem sagopasının, o dönem kolerası ile iş birliğinden çıkabilecek, çıkmış ve bir daha asla, bizzat kendileri tarafından bile yapılmayacak unique ve oksimoron bir şekilde. Bu biricikliği albüm bir masterpiece olduğu için söylemiyorum, sadece var olan bir gerçekliği dile getiriyorum. Belki oksimoron demek doğru değil. sentez, hibrit… doğu ile batının en garip mutasyonu, mutantı? Tüm bunlar bu albümdeki şarkıları biricik yapmakta. Bir dizi iz’de çok kısa bir mola verdikten sonra bana ninni okumayın başlayana kadar albümü dinlerken rahat nefes almak mümkün değil. Her şey o kadar kasvetli, karanlık ve hatta karanlıktan öte kapkaranlık ve sert ki, bu albümün evrene gönderdiği negatif enerjiye rağmen dünya bugün hala dönüyorsa, namaz kılıp rahatlamak yerine yoga yapıp evrene pozitif enerji gönderenlerin yüzü suyu hürmetine dönüyordur.
    Bağımsız şekilde sadece bu albümü incelemektense sago’nun o döneme kadar olan müzik hayatını incelemek gerekli. Bu işe girişmek ise hali hazırda uzun olacak gibi duran yazıyı daha da uzatacağından kısaca ikimizi anlatan bir şey albümüyle karşılaşatıracağım. İkisinin de düet albümleri olmasının yanında, ikimizi anlatan bir şey’in kits öncesi bir köprü, bir ara geçiş albümü olması seçimimdeki diğer etken.

    Bu ikisinin savaşı hak ile batılın savaşı.

    Demek isterdim fakat bu derece bir farklılık bulunmamakla birlikte denklem çok basit aslında. Eğer romantizma’yı seviyorsan ikimizi anlatan bir şey’de seveceğin işler olma ihtimali daha yüksekken, eğer kitsçiysen bendeki sen’de seveceğin işler olma ihtimali daha fazla. Birisinde rap dinleyenler için yapılmış monotonluk maratonu isimli bir rap parçasını dinleyebilirken, ötekisinde bu parçaya karşılık olarak “bir açığı kapadım ama hangi açığı kapadığımı bilmiyorum. Yani türkçe rap açığını mı kapadım, yoksa arabesk karışımlı bir rap mi çıkardım?” diyen birisinin merhametine dön isimli parçasını dinleyebilirsiniz. Şayet bu parça hangi açığı kapattığını çok iyi bilen ve bunun analizini yapmış bir müzisyenin kaleminden çıkmış bir şarkı. Bariz formüllerle bu toplumun insanının arabesk duygularını hedef alan, kime yazıldıkları belli olmayan sözlerle dolu, bu toprakların popüler bir şarkısı. Artık ilham perileri peşinde koşan ve dolunay varken ayrı bir rap yazan sago yok. Kariyerinin sonraki işleri arasında merhametine dön’ün ruhani devamı olan galiba’ya rastlamak mümkün. Merhametine dön’ün silinen klibi 100 milyonun üzerinde izlenmişti ve tek versiyonu da an itibari ile 35 milyon dinlenmiş youtubede.

    Seni hit herif

    Buyrun merhametine dön’ün küçük kardeşini takdim edeyim şimdi de size. mevsimler gibisin. o da albümdeki yerini almış. Bu şarkıdaki karanlık hava, sago’nun “düğün salonu synthlerini ekleyeyim de dinleyenleri biraz güldürüp, sertliği kırayım” düşüncesine rağmen karanlık ve kasvetli yapısını hiç taviz vermeden korumakta. Bu şarkıdaki vokali bile herhangi bir sago şarkısından çok daha sert. Bahsedilen formül bu şarkıda da uygulanmış. İkimizi anlatan bir şey’e döndüğümüzde ise emcee testi, süper ikili, şahit varsa konuşsun, can havli, şampiyonu sıkar yarış tracklerinin beatlerinin başladığı andan tutun skitlere, skitlerden intro ve outroya, sago’nun samsundan kaç kilometre ileri gittiğini belirtmesine, koleranın harf harf S-A-G-O-P-A ve K-O-L-E-R-A demesine ve diğer elementleriyle birlikte, 2005 kokusunun üstüne sinmiş olduğu bir albüm. İkimizi anlatan bir şey’de bu kokudan derin bir nefes çekmek mümkünken, bendeki sen, kitsteki değişimini daha da uçlara taşıyan bir sagopaya ait. Bu uç silahsız kuvvet’in de ucunun tam zıttı. Ayrıca kolera’nın performansı ikimizi anlatan bir şey’de çok daha önde.

    Sence ben militan mıyım?

    Eveeet.-yok hayır, ona evet demedim- bu yazının çıkış konusu olan “sago’nun en sert ve en karanlık albümü” olduğu fikrine gelelim. Bu bana göre doğru. Bahsi geçen karanlık bpg’deki karanlıktan farklı ve onun ötesinde bir kasvet içerirken, agresiflik disstortion ep’den daha yüksek dozda. Sagopa’nın en agresif ve hatta en dinamik vokallerinin olduğu albüm bu. Kalbim krizin bekçisi olmuş, stilo, süper sperm, trakonya, terapi, gölge haramileri vs. dinledikten sonra bile bu albümden bir şarkı açınca farkedilebilir bu. İyi bilirim, tadı yok, içeriz aynı tastan, ayrılırsın ve anlarsın, zaman alacak intikamımı, ne olur.. farketmez, hangisi dinlenirse dinlensin farkedilebiliyor.
    Özellikle iyi bilirim, tadı yok, gidenler, zaman alacak intikamımı beatleri öyle bir giriyor ki, insanın içine çekildiği karanlığa karşı nefesi daralıyor. Çokça şarkının soununda ağlama payı bırakılmış durumda ve çokça şarkının son dakikasında sago plağı öyle bir kaşıyor ki mest oluyorsun. Hele koleranın en berbat vörslerinin tavanını belirleyen içeriz aynı tastan vörsünden sonra giren scratch, kolo’nun vörsünü unutturuyor. O dönem şunu düşündüğümü hatırlıyorum: sagonun bu halini başka şeyler anlatırken, savunurken, başka şeylere saldırırken dinleyebilseydik nasıl olurdu? neler anlatırdı?

    Vazgeç ahmak! Bu ne haldir?

    Albümün sonunda, bir düğün salonunda koşturan küçük çocukların seslerine karışmış halde bir piyanist şantörün herkesi duygusal bir dans için ortaya davet ettiği bir ortamda buluyor insan kendini. Bu şarkıdaki formülü hala çokça uyguladığını söylemem gerek. Bir melodik okuma ardından gelen bir rap verse. Günümüzde bunu, ilk vörsü melodik okuyup nakaratın ardından bir rap verse girme şeklinde formülüze etmiş durumda kendisi. Fakat samimi olarak belirtmek istediğim son şey ise:
    "Vazgeç ahmak! Bu ne hâldir?!" diyorlar,
    Lakırdılar sular seller,
    Ne varmış canım şu hâlimde?
    İnsan olan hâlden anlar
    O dönemde sagoya bakışımı ve piyasanın bir bölümünün bakışını düşününce bu sözler gerçekten bana dokundu ve samimi geldi. Ama sanki o insanların hallerine hiç saldırmamış gibi bunu beklemesi… evet çok şiirsel ve dokunaklı kabul ediyorum ama dediğim gibi kendisi halden anlıyor muydu ki?

    Dünyanın en iyi prodüktörlerinden Mic Check selam eder

    Sonuç olarak sadece sagopa kajmerin yapabileceği ve yapmış olduğu ve öyle kalacak olan, ileriki işlerinde benzerlerine rastlasakta eşi benzeri olmayan şarkılarla dolu, bana asla hitap etmeyen bir albüm. Bu açıdan bakıldığında son derece unique bir albüm. Bu albüm sago’nun müzik kariyerinin kulelerinden birisi. Önceden dediğim gibi, bu albümde ilham perilerinin peşinden koşturan, dolunayda kağıdı bir ayrı karalayan sago yok. Yazacaklarını tamamen ölçüp biçip kağıda aktarıp, bunları bir araya getirmiş ve bu albümü oluşturmuş. Ve öyle şeyler kesip plağı öyle bir kaşımış ki, anlattıklarını bu şekilde, bu müzikle anlatmış olması bu mutant albümü ortaya çıkartıyor.
    Ve hey, son olarak bu albüm çıkalı 14 yılı geçmiş. Hadi ona 15 diyelim… 15 madafakin’ yıl! Sago-Kolo birlikteliğinin bitmesi, sago’nun son versyonu, ülkede olanlar ve ülkenin değişimi... Türkçe rap ve türk müzik piyasasındaki değişimleri düşünüp geriye bakınca, bu albümün çıktığı dönem öyle bir dönemdi ki “yo rap değil, ya rab! diyor adam” yazılan o zamanlardan geçtik. Tüm bu değişimlerle birlikte, üzerinden hayli zaman geçtikten sonra dönüp bu albüme farklı bir gözle bakmak gerçekten keyifliydi.

    Belki.

    Belki bazı şarkılara denk gelirsem geçmem ama albüm… albümü açıp tekrar dinlemem bir 15 yılımı daha alacak gibi duruyor. Çıktığından beri kağıt kesiklerini ikinci defa dinlemedim ama bendeki sen sanmaktayım ki daha iyi bir albümmüş. Bu arada albümün enstrümantal versiyonunun olduğunu belirtmekte fayda var.
    Bendeki sago’dan bu kadar.
    peaceee!

    a middleclass disaster

    9/8/2024 23:14
        heart_plus : 1 stat_minus_2 : 0 
    #442197