müzikten emekli olmak diye bir şey olduğunu düşünmüyorum. çünkü bu sabah 8'de yola çıkıp 9'da şirkete girip yemek molasına kadar çalıştığın, sonra dönüp mesainin diğer yarısını bitirip çıkış trafiğiyle eve döndüğün türden bir iş değil. istediğin saatte uyanabilirsin, istediğin aralıklarda bir şeyler yapabilirsin veya yapmayabilirsin, senelerce hiçbir şey yapmadan yatabilirsin veya tam tersi, türkiye'nin 81 ilinden dresden, berlin, londar, amsterdam gibi gurbetçi yoğunluğu olan şehirlerine kadar geze toza, şarkı söyleye söyleye ve para kazana kazana gezebilirsin. söylemek istediğim burada düzenli yapılan bir iş yok ki quitleme tarzı bir ayrılış da olsun.
ki 25-30 senedir sürekli müzik ve sesle uğraşan insan beyni de bu saatten sonra ''yarın emekliyim, artık tamamen kesiyoruz'' diyemez. şunun şurasında 6-7 senedir düzenli kullandığınız telefonları 1 hafta bırakın, stresten sivilce çıkartırsınız. yine kendi kendine bir şeyler yapıp yayınlamamak diye bir şey de yok. orta çağın kilise bestecileri bile eserlerini ama öyle ama böyle dışarıdan birilerine dinletme ve yorum alma ihtiyacı hissediyordu. hiç kimse ürettiği şeyin dışarıdan nasıl gözüktüğünü görme arzusuna karşı koyamaz.
istihbaratçının emeklisi olmaz derler ya, aynı biçimde müzisyenin emeklisi olmaz. ha kısa dönem şöhret olup parayı vurup sonra orta sınıf yaşantısında hayalini kurduğu arabaya, yazlığa kavuşup normal insan yaşantısına dönenler oluyor evet, ama ben sagopa kajmer'in toronto'ya göçüp mortgage ile aldığı evinin bahçesindeki karları ceza yememek için kürediği veya marmariste hanzo tayfayla nargile döndüğü bir hayata geçiş yapacağını düşünmüyorum.
sağ olduğu sürece mutlaka yeni bir şeyler yapmaya devam eder. sesi çıkmıyor olsa müzik yapar, eski kayıtlarını üzerine getirir falan. devam eder.