Sagopa bu şarkı için albüm kitapçığında şu sözleri yazmış:
"Hepimiz birer gölgeyiz ve gölgelerimizleyiz. Her bir gölge içimizdeki ruhun dıştan görünüşü,
eskilerimi eskiciye verdim artık yenilerimle barışığım hikayesi."
Bu yazıdan ve şarkıdaki sözlerden yola çıkarak, sagopa'nın bu şarkıda insanın kendini tanıması ve kabul etmesi üzerinde
durduğunu söyleyebiliriz. Gölge ile insanın bilinçdışı benliğini temsil edip, bizi biz yapan şeyin yani geçmişin, gölgenin
emaneti olduğunu anlatıyor. Şimdi ilgili bulduğum şarkı sözlerini buraya yazcam altına da engin geçtan'ın "hayat" isimli
kitabından konu ile alakalı bir bölüm koycam. özellikle o yazıdan sonra bu şarkıdaki gölgeyi yazıdaki gölge gibi yorumlayınca daha anlamlı
olduğunu gördüm.
"Biz, varımızı ortaya koysak yoğumuzla utanırız"
"İnsanların icadı kukla medeniyetinde
Herkesin bağlı olduğu bir ipi var"
"Kukla duygusu, askıya alınan o insan bulgusu"
bu sözlerde; gölgemizden uzaklaşarak kendimize zorla medeniyet gömleği giydirmeye çalıştığımızı söylüyor.
"kaderimizin yanlışı ya da doğrusu, olgusu yoktur"
"Tekrar edilen geçmiş döngüsü, karasis örtüsü;
Gölgelerin emaneti sen misin?"
"Sen teksin, takibinde geçmişin!"
"Geçmişi gölgeye teslim ettim
Ve şimdi gölgeler takibimde, ardımda bir yığın manzara"
"Ve her geçmiş gölgelere emanet edilir"
"Bu nedenle seni takibe alan gölgelerdir
Sen yürüdükçe seni sorgular"
bunlarda da: sen hayırdır yarram gölgen de, geçmişin de sensin boşuna şekil yapma diyor.
Bu da konuyla ilgili bölüm (engin geçtan, "hayat", sayfa: 49-50-51, metis yayınları) okumak isterseniz internette pdf'si var.
"Bir zamanlar, der Hans Christian Andersen, kuzeyli, kibar, utangaç ve bilgili bir genç adam, güneydeki sıcak ülkeleri ziyarete gitmiş;
güneyde güneş delice parlarmış. Genç adamın penceresinden bakıldığında, sokağın karşı tarafında bir ev varmış; genç adam bir gün bu evin
balkonunda güzel bir kızı çiçekleri sularken görmüş. Güzel kızla konuşabilmek istemiş, ama çok utangaçmış. Bir gece, mumunun ışığı gölgesini
sokağın öbür yanındaki kızın balkonuna düşürürken, gölgesine 'şakacıktan', gidip eve girmesini söylemiş. Gölge de gitmiş, eve girip onu terk
etmiş. Genç adam biraz şaşırmış bu işe, ama hiçbir şey yapmamış. Zamanla kendisine yeni bir gölge edinip ülkesine dönmüş. Gel zaman git zaman
yaşlanmaya başlamış, bilgisi görgüsü artmış; ama başarılı olamamış. Güzellikten ve iyilikten söz etmiş, ama onu kimse dinlememiş.
"Orta yaşlarını sürmekte iken bir gün gölgesi ona dönmüş - zayıf, kara kuru, ama pek şıkmış. Adam hemen 'Sokağın karşısındaki eve gittin mi?'
diye sormuş. 'A, tabii' demiş gölge. Her şeyi gördüğünü iddia etmiş, ama hepsi uydurmaymış. Adam sorularını sürdürmüş: 'Odalar dağın tepesinden
yıldızlı gökyüzünün göründüğü gibi miydi?' diye sormuş, gölgenin bütün diyebildiği 'Tabii, tabii hepsi vardı' olmuş. Ne cevap vereceğini
bilemez haldeymiş, sadece bir gölge olduğu için giriş holünden öteye geçememiş çünkü. 'Eğer kızın yaşadığı odaya kadar gitseydim, ışık beni yok
ederdi.' diye açıklamak zorunda kalmış sonunda.
"Gölge, entrikada ve benzeri hünerlerde mahir, güçlü ve vicdansız biri olduğundan, adamı kısa sürede etkisi altına alıvermiş. Birlikte yola
çıkmışlar: Gölge efendi, adam da onun hizmetkarı olarak. Yolda 'her şeyi çok açık görmekten mustarip' bir prensese rastlamışlar. Prenses
gölgenin gölgesi olmadığını fark ettiği için ona güvenmemiş, ama gölge, yanındaki adamın aslında kendi gölgesi olduğunu, ona kendi başına dolaş-
ması için izin verdiğini söylemiş; prenses 'Tuhaf bir durum ama mantıklı' diyerek bu açıklamayı kabul etmiş. Bir süre sonra, prensesle gölge
evlenmeye karar verince, adam isyan etmiş. Prensese gerçeği açıklamaya çalışmış, ama gölge onun lafını ağzından alarak 'Zavallıcık deli, kendisini
insan beni gölgesi sanıyor' demiş. 'Ne kötü' demiş prenses, adama acıyarak ve çektiği azaptan kurtarmak için onu ölüme mahkum etmiş ve prensesle
gölge evlendiği sırada idam hükmü yerine getirilmiş...
"Adam, uygar olan her şey - bilgili, kibar, idealist, nezih, yani uygar bir yetişkin olam sürecinde baskı altına alınmış her şeyin bedeli.
Gölge, adamın bastırılmış bencilliği, itiraf edilmemiş arzuları, asla edemediği küfürler, işleyemediği cinayetler. Gölge onun ruhunun karanlık
yüzü, kabul edilmeyen ve kabul edilemez olanı... Andersen'in anlattığı şey, bu canavarın insanın ayrılmaz bir parçası olduğu ve yadsınamayacağı.
"Adamın hatası gölgesini izlememekte. ...Bu nedenle, ne kadar iyi ve bilgili de olsa bunlar işe yaramıyor, hayat dolu bir varlık olamıyor, çünkü
kendisini köklerinden ayırmış. Tabii gölge de aynı şekilde çaresiz; tek başına gölgeli giriş holünden ışığa çıkamıyor. Hiçbiri diğeri olmadan
gerçeğe yaklaşamıyor... Gölge, yani ruhumuzun öteki yüzü, bilinçli zihnin karanlık kardeşidir... Ruhumuzun ikizini taşıyan hayalet... Gölge,
bilinçli ve bilinçdışı zihnin arasındaki eşikte bekler ve rüyalarımızda onunla, kardeş, dost, hayvan, canavar, düşman, rehber olarak karşılaşırız.
O, bilinçli benliğimize kabul etmek istemediğimiz ve kabul edemediğimiz her şeydir; içimizdeki, bastırılmış, yadsınmış ya da kullanılmayan tüm
özellikler ve eğilimlerdir."
Bu konuda Jung'un kendisi şunları söylemiştir: "Herkes bir gölgeye sahiptir, bu gölge insanın bilinçli yaşamında ne kadar az içeriliyorsa, o kadar
kara ve yoğun olur." Bir başka deyişle, gölgenizle ne kadar az yüzleşirseniz o kadar güçlenir, sonunda bir tehlikeye, kaldırılamaz bir ağırlığa,
ruhunuzun içinde her an etkinlik kazanabilecek bir tehdite dönüşür. Bilince kabul edilmeyen gölge, dışarıya, diğer insanlara yansıtılır, sorun
onlardır, kötü olanlar da onlar. Jung şöyle devam ediyor: "... insan kendi gölgesiyle yüzleşip hesaplaşmayı öğrenirse dünya için gerçek bir şey
yapmış olur, günümüzün devasa, çözülmemiş toplumsal sorunlarının hiç olmazsa küçücük bir parçasını sırtlanmış olur." Dahası, o insan gerçek bir-
likteliğe, kendini bilmeye, yaratıcılığa doğru adım atmış olur ve olgunlaşır. Gölge eşikte bekler; bilinçdışının yaratıcı derinliklerine giden yolu
tıkamasına izin verebiliriz ya da bizi elimizden tutup o derinliklere götürmesine razı oluruz. Çünkü, kökenini evrim tarihinin derinliklerinden alan
gölge basitçe kötü değildir. Aşağılık, ilkel, sakil, hayvansı, çocuksudur; güçlü, canlı ve kendiliğindendir.