çoook çok önemli bir konu. bir salgın söz konusu. henüz bir virüsün neler yapabileceğini kestiremediğimiz bir dönem. aslında çok iyi tanıyoruz corona'yı fakat insan bedeninde nasıl etkiler bırakacak hiç bilmiyoruz. sonuçta bu bambaşka bir corona ve bunun bazı akrabaları insanoğlunu bayağı bi korkutmuş. çok da uzak değil yakın bir geçmişte.
alınması gereken tedbirler, temizlik filan gibi konulara girmek istemiyorum. etrafta zaten herkes birbirine birşeyler söyleyip duruyor. doğrusunu söyleyen olduğu gibi yanlış bilgi aktaranda var. çok fazla bilgi kirliliğine maaruz kaldığınızı düşünüyorsanız hatta düşünmüyorsanız bile sağlık bakanlığının tavsiye ettiği tedbirlere hemen şu an bakın. onların dışında kelle paça çorbası, tuzlu su saksosu filan gibi yanlış şeylere yönelmeyin.
ben daha çok virüsü tanıtmak ve yakın gelecekte olacaklardan bahsetmek istiyorum.
öncelikle coronavirüs genellikle hayvanlar üzerinde enfekte olan virüs. virüslerin diğer tüm canlılaradan daha çok mutasyon geçirmesi sonucu bazen hayvandan insana sıçrayabiliyor. coronavirüs gibi birde influenza var mesela ama o corona'dan çok daha tehlikeli bir virüs. domuz gribi, kuş giribi yani h1n1, h1n3 gibi kodlanan virüsler daha çok mutasyon geçiren bi aile. o yüzden bağışıklık kazanmak zor ve ölüm oranı da corona'dan daha yüksek.
tabi şu anki verilere göre yüksek. corona insanda daha yeni yeni görülmeye başladı. dedik ya influenza çok daha fazla mutasyon geçiriyor diye. daha fazla mutasyon daha fazla enfekte oranı demektir. corona'da bu yeni olmaya başladı ve çok sık olmaya başladı. 2002'dan beri mers, sars corona'nın önceki bulaşan aile fertleriydi. ve coronavirüslerin hepsi yarasa kökenlidir. bir yarasadan başka bir hayvana ve o hayvandan insana bulaşır. mers mesela bir kediden bulaştığı tahmin edilmekte. bahsettiğim influenza virüs ailesi milyonlarca insan öldüren bir virüs ailesi. tarihte kayıtlara geçmiş 200 milyondan fazla insan öldürdüğü biliniyor. sadece 1920'de 50 milyon insan öldürdüğü tahmin ediliyor.
panik yapacak birşey yok. milyonlardan bahsediyorum evet ama virüsler insanlık kadar eskidir. hatta insanlardan, hayvanlardan bile eskidir. bakterilere enfekte olacak kadar küçüktür. yani dünyada var olduğumuzdan beri biz bu illetle savaşıyoruz. her defasında da yenmeyi başarmışız. insanlık üzerinde bitmemiş hiç bir salgın yoktur. bu güne kadar hepsinin hakkından gelmişiz. bu hastalık yayılacak, bağışıklığımızı alacaz, siktiri çekip gönderecez.
hastalıkta şu an ki duruma göre çok büyük ölümler olmayacak diye her zaman söylüyorum. bana 4bin küsür niye öldü o zaman diyorlar. 180bin kişide 4bin çok küçük bi rakam arkadaşlar. evet bu virüs çok tehlikeli. uzun ölçekte etkileri ne olacak bilmiyoruz. belki 10 yıl sonra corona kapmış insanların akciğerlerinin kansere yakalanma riski %90 diyecekler. bilmiyoruz abi yeni yeni. tüm dünya'da alınan tedbirlerin hepside sırf bu yüzden yapılıyor. neyle karşılaşacaz kimse bilmiyor. aynı bu şekilde seyredecek mi yoksa bambaşka bi özelliğini gösterip daha büyük ızdıraplara mı sebep olacak bilmiyoruz. sadece yaşlı insanlar için, kronik rahatsızlığı olanlar için daha büyük bir tehdit olduğunu biliyoruz. yani sadece şu tek bilinen şey için bile tedbir alınmalı. o yüzden risk grubunda olunmasa bile her birey üstüne düşeni yapsın.
peki corona insandan insana nasıl bulaşıyor, etkisi ne oluyor? öncelikle coronaya yakalandığı şüphesi olan birisi 184'ü arasın. direk götünün üstüne oturduğu yerden uzaktan sorularla yönlendiriliyorsun. eğer riskli gruptaysan ayağına kadar ambulans geliyor tedaviye alıyorlar. eğer henüz birşey yoksa okumaya devem et. corona enfekte olduktan 2 ile 14 gün içerisinde etkisini gösteren bi virüs. yani coronalı birisi yüzünüze tıksırsa 2 gün sonra "iyi la hasta olmadım. demek ki corona değilmiş" demek yanlış. kendinizi 14 gün boyunca muayene edin. sürekli aktifseniz yani bi işiniz varsa toplu taşıma kullanıyorsanız bu 14 gün hiç bitmemeli zaten.
2 ile 14 gün virüsün kuluçka süresidir. virüsler nemli, rutubetli ortamları sever. solunum yolları onlar için harika yerler. o yüzden daha fazla rutubet ve nem her zaman isteyeceklerdir. boğazınızda çok sık kuruluk hissediyorsanız, su içseniz bile bu kuruluk gitmiyorsa corona olmasa bile çok taşaklı bi virüsle savaş halindesiniz demektir. bi ileri evresi kuru öksürük olabilir. mutlaka öksürük olacak diye birşey yok. hastaların %30'unde görülüyor bu. onunda bir üst evresi yüksek ateş ki bu yüksek ateş artık vücudun virüse karşı savaşının başladığının göstergesidir. garip saf salak vücudumuz virüsü yüksek ateşle öldüreceğini sandığı için ısıyı arttırıyor. işte boğazdaki kuruluktan, yüksek ateşe seyreden bu günlerde mutlaka bi kontrole gidin. bağışıklığın mükemmel olabilir ama etrafındaki insanların hatta ailenin hayatını riske atma! kontrole git!
yüksek ateş ve virüsün sıcağa dayanıklığı konusuna gelmişken bahsetmeden geçmeyelim. virüs çoğaldığı bi yerde yüksek sıcaklıktan etkilenip, ölecek bir canlı değil. uzaylı gibi birşey zaten orospu çocu. 27 derecenin üstüne ölecekmiş zaten yaz gelince bitecek diyen cahil insandır. itibar etmeyin. virüs hava ortamındayken güneş ışığına maruz kaldığında yapısı bozulur. bunun sebebide mor ve ötesi ışınlardır. mor ve ötesi ışınlar yazın yani sıcaklığın arttığı zamanlar dünyaya dik geldiği için virüslerin etkisi azaldığından sıcaklıkla ilişkili sanılmış bir dönem. ama olay mor ve ötesi ışınlarda. bulutlu havalarda bile mor ve ötesi ışınlar yeryüzüne ulaşır. yani bu ışınlara maruz kalacaz diye yine sokaklarda fellik fellik gezmeyin. odanızı havalandırın, perdelerinizi açın yeterli.
kontrole gittin, pozitif ya da negatif sonuçtan sonrası beni ilgilendirmiyor. eğer ilk evrede teşhis edilirse kurtulma ihtimaliniz çok yüksek ve bir başkasına da enfekte etme oranınız çok düşük. bir hastalığa yakalanmak için çok sayıda virüs ya da bakteriye maruz kalmanız lazım. aksi taktirde zaten hepimizin vücudu günde yüz binlerce virüsü yok ediyor.
komplo teoristleri yine iş başındaydı tabi. eskiden bende çok severdim komplo teorilerini. hatta inandıklarım bile olurdu. tüm o şifreyi çözmenin verdiği mutluluk bambaşka gibi gelirdi. fakat o şifreyi çözmenin değil cahilliğin mutluluğuymuş.
bu teorilerden ilki çinin yaşlı nüfusu öldürmek için virüsü programlayıp, kontrol dışı labaratuvardan kaçmasıydı. :D yazarken bile gülüyorum. virüsler çok basit canlılar. labaratuvar ortamında yeni bir virüs yapmak kolaymış. fakat bu virüsün enfekte olacağı organdan, bulaşma kat sayısına kadar, hangi ortamlarda hangi koşullarda hayatta kalabileceğine kadar binlerce kod var. tüm o kodlar bilinse, virüse işlense zaten çözümü de bilinip, bağışıklığımızı sağlamış olurduk. tüm bu kodların hepsinin tek bir devletin bilip, diğer tüm dünyanın bu bilgiden izole olması gerekiyor ki teknoloji böyle bir şey değil. yani mutlaka bir başkası bir şekilde o bilgiye ulaşacaktır. ve bu çok masraflı bir iş kimse deneme yanılma yoluyla yüzlerce virüs üretip tek tek enfekte etmeye çalışıp, acaba başarılı olduk mu enfekte oldu mu yoksa güneş ışığında yandı mı diye düşünmez. günümüzde ve daha çok uzun bir gelecekte böyle bir biyolojik silah asla mümkün değildir.
bir diğer teori abd projesi olmasıydı ki bu da tüm anlattıklarımdan sonra çürüdü zaten. iran devlet adamları mesela hızlı çoğalan vakaları da abd'nin işine bağlamıştı. nabza göre şerbet herhangi bilgi seviyesinde atılan yalanlarla ölçülebilecek bir orandır.
daha çok fazla teori var ama hepsinden bahsedip daha fazla uzatmak istemiyorum. ilkokul seviyesine kadar düşüren teoriler bunlar.
ek olarak toplumlar olarak çin'e ve çinlilere yapılan bi linç söz konusu. çok büyük haksızlıklar yapıldığını düşünüyorum. en başta bahsettiğim influenza hastalıkları da hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıklardı. ve bunun hayvanları tüketmeyle alakalı değil, çoğalan insan popülasyonuyla açıklayabiliriz. insan çoğaldıkça hayvanla etkileşim çoğalıyor. dolayısıyla hayvandan insana virüs sekme riski hep artıyor. eğer corona çin'den çıkmasa bi başka yerden yakın gelecekte çıkardı. çünkü dünyanın her yerinde vahşi hayatla bi temas mevcut. ve bu temas her geçen gün daha çok samimileşiyor.
bu arada 1920'de 50 milyon insanın ölmesine sebep olan influenza'nın da çıkış yeri çindir. işte bunlar hep fazla popülasyondan. doğanın kendi lisanında sevişmeyin artık demesi gibi birşey bu.