2009'dan beri fanı olduğum Karaçalı, son yıllarda iyice sıfırı tüketti. müzik konusunda kendisine bağladığım umudu yerle bir etmesinden dolayı Bu yazı, sitem, hayal kırıklığı ve veda yazısı olacak.
Yazıda sadece karaçalı'yı değil, sürü psikolojisine sahip vasat dinleyici kitlesini de eleştirdim.
bu saatten sonra isterse dünyanın en iyi albümünü veya şarkısını yapsın; umurumda değil.
yazıyı tek parça olarak şu linkten okuyabilirsiniz:
soyut0.blogspot.com/2019/07/karacali-incelemesi-abartilan-isler-ve.html
Giriş
Yeni stilleri ve tarzları baştan yerin dibine sokan bir muhafazakarlığı sevmesem de son yıllardaki Türkçe rap piyasasının özellikle genç kitleye yayılan popüler taraflarına baktığımda, eski dönemlere nazaran ciddi bir kalite düşüşü olduğunu düşünüyorum. Bu kalite düşüşüne rağmen popülerliğin artması ise dinleyici kalitesinin de azaldığını gösteriyor.
Bu yazımda, iyice pespayeleşme kuyusunun dibine doğru ilerleyen ortamda, her şeye rağmen bu müziğe olan sevgimden dolayı aklıma geldikçe beni üzen bir konuya değinme ihtiyacı hissettim. Bu konu: Karaçalı'nın potansiyelini yeterince kullanamaması.
Uzun yıllardır fanı olduğum ve beni Türkiye'deki rap müzik konusunda umutlandıran Karaçalı, uzun yıllardır insanları büyük hayal kırıklıklarına uğratıyor. kendisinin Sadece müzik olarak değil, kişisel özellikleri itibariyle de bütün umutları yok eden bir hüviyete sahip olduğunu gördük.
Bugünkü genç ergen kitle müzikten anlamıyor diyen sözüm ona bilgili ve olgun dinleyiciler zamanında ne kadar bilinçliydi?
Karaçalı özelinde baktığımda bugünkü ergen dinleyicileri eleştiren ve küçümseyen ‘bilinçli’/’iş bilen’ dinleyicilere şunları sormak istiyorum:
* Bizler bugünün dinleyicilerini eleştirirken geçmişteki dinleyicilerin kalitesinden ve ferasetinden ne kadar eminiz?
* Hak etmediği hâlde bir sürü övgüye boğduğumuz isimlere ve kendimize bakıyor muyuz?
* Bugünkü dinleyicileri eleştirirken iğneyi kendimize batırıyor muyuz?
* Üzerine biraz daha düşüldüğünde çok güzel olabilecek olan vasat şarkıları ve albümleri gereksiz yere övmedik mi?
* Kendisinden bağımsız şekilde tespit yapamadığı hâlde kendi zamanınızı aşırı yüceltmiyor musunuz?
* Tek işiniz sürü psikolojisi içerisinde ezberlenmiş lafları sıralamakken kendinizi olgun dinleyici mi zannediyorsunuz?
Bu soruların cevaplarını yazımda bulacaksınız.
Yazıda ayrıca kendimle ilgili de bazı şeylerden bahsettim çünkü bu saatten sonra Karaçalı isterse dünyanın en iyi şarkısını veya albümünü yapsın; umurumda değil. Sosyal medya sayesinde o saygı duyup gözümüzde büyüttüğümüz rapçilerin ne kadar saçma sapan, boş beleş, karakter sorunları olan insanlar olduğunu gördük.
Karaçalı’nın biyografisinden konumuza başlayalım.
1. Karaçalı (a.k.a. Muhammed Ali, Keysi, Karachali) Kimdir?
Gerçek ismiyle Erdem Serkan Karaçay, 27 Mayıs 1983'te İstanbul'da dünyaya geldi(Aslen Karadenizlidir). 2000 yılından itibaren ciddi olarak rap müzikle uğraşmaya başladı. 2002 yılında Radyasyon'la (Radi Menfi) tanışan Karaçay, Trajedi adında bir underground rap grubu oluşturdu. Daha sonra bu birlikteliği Sefalet Records adı altında bir home stüdyo kurma seviyesine taşıdı. O yıllarda Karadeniz Teknik Üniversitesi Ekonomi Bölümünü kazandı. Trajedi grubunun yayınlanan ilk işi Savaş Molası adlı şarkıdır.
Çalışmalarına devam eden Karaçalı'nın kariyerindeki dikkat çekici ilk çalışması olan 8 şarkılık Mezar Virtüözü albümü 2006 yılında yayınlandı. Bu albümle undergroundun ilgisini toplayan Karaçalı aynı yıl 13 şarkılık Gypsy Frijit albümünü çıkardı. Bu albümle çizgisini iyice belli eden Karaçalı yavaş yavaş kendine has bir yer edinmeye başladı. Çalışmalarıyla beraber tanınırlığı artan Karaçalı, Saian, Şehinşah ve Patron gibi isimlerle tanışarak Tr Self Confusion adında yeni bir oluşum kurdu. Oluşumun ürünlerinden olan Patron'un Söndürülmüş Yıldızlar ve Şaşal albümünün prodüksiyonunu üstlenen Karaçalı mcliğinin yanı sıra prodüktör ve beatmaker olarak da isminden söz ettirmeye başladı. Yakın arkadaşı Radyasyon'un Türbülansın İçi Koma adlı albümünün de prodüktörlüğünü üstlendi.
Karaçalı, kariyerinin en iyi albümü olarak değerlendirilen Şimdi Git Zombi’yi 2008 yılında piyasaya sürdü. Albüm piyasa çıktıktan sonra çok sayıda övgüye mazhar oldu ve pek çok dinleyici tarafından Türkçe Rap Tarihi'nde çıkmış en iyi albümlerden biri olarak değerlendirildi. Karaçalı albümde ağırlıklı olarak deneysel ve abstract hiphop tarzını benimsedi. 2009 yılına gelindiğinde Karaçalı'nın ününü daha da artıran Battle Royal albümü piyasaya sürüldü. Beraber pek çok çalışmaya imza attığı Saian'la yaptıkları bu albüm underground çevrelerinde bomba etkisi yarattı. Türkiye'deki en popüler Hip Hop portalı olan Hiphoplife.com.tr adlı sitede albüm indirilmeye sunulduğunda, yoğunluktan dolayı site kitlendi.
Battle Royal albümü üzerinde çalışırken bir yandan da kendi solo albümü üzerinde çalışan Karaçalı, bu solo albümünü 2010 yılında Blow Up 9.69 adıyla yayınladı. Battle Royal kadar popüler olmasa da Karaçalı'nın nevi şahsına münhasır özelliklerinin hâlâ güçlü şekilde yerli yerinde durduğunu ispatlayan Blow Up 9.69, Karaçalı'nın son solo albüm çalışması oldu. Bu albümden sonra müzik anlamında büyük bir suskunluğa bürünen Karaçalı, uzun tarih aralıklarına sahip olsa da hâlâ yayınladığı çalışmalarla adından söz ettirmeyi başarıyor.
2. Karaçalı’nın müziğiyle tanışma hikâyem
Yanlış hatırlamıyorsam 2008 ya da 2009 yılıydı. O zamanlar koyu bir Sagopa Kajmer fanıydım, sürekli Melankolia Family (MF) çevreleriyle takılıyordum. Haliyle Sagopa Kajmer’e ‘düşman’ olduğunu düşündüğüm rapçileri pek dinlemiyordum. Çünkü Sagopa’nın yaptığı açıklamalar bilineceği üzere sürekli olarak Türkçe Rap piyasasına küslüğünü ve kızgınlığını gösteriyordu. Ayrıca Türk rap piyasasında Sagopa seviyesinde söz yazan kimse olmadığını düşündüğüm için ‘ötekiler’i dinlemeye lüzum bile duymuyordum. Öbür taraftan o zamanlar ben de arkadaşımla beraber onların reklam dükkanlarında çubuk mikrofonla amatörce rap yapıyorduk.
Bendeki Sagocu kişiliği güçlü şekilde devam ederken internetteki gezintilerim esnasında Karaçalı’nın Pisikodelici ve Yakın Kıyamet şarkılarını görüp dinlediğimde undergrounda bakış açım bir anda değişti. Yeni keşif yapmış bilim adamı gibi ağzım kulaklarıma varmıştı. O andan itibaren büyük bir araştırmaya koyulmuş ve diğer şarkılarını da dinlemiştim. Bazı şarkılar hariç genel olarak çok başarılı bulmuştum. Her şeyden önce gayet kendine özgüydü. Sagopa seviyesinden çok uzak olsa da birbirinin kopyası underground rapçilerinin arasından sıyrılmayı başarıyordu. Kısa süre sonra o dönemki çevreme dinletmeye ve tanıtmaya başladım. Bir müddet sonra kendisinin iyi bir takipçisi ve fanı oldum. Zaten o dönemlerimi hatırladığımda fazlasıyla fanboylaşmaya meyilli biri olduğumu hatırlıyorum. Sanki böyle hayranı olunacak birileri arıyor gibiydim.
Malumunuz 2008’den sonra Sagopa Kajmer tarzında bazı değişiklikler yaptı. O meşhur 2003-2007 geyiğine hiç girmeye gerek yok. Her neyse… Bu tarz değişikliği beni de etkiledi ve üzerimdeki Sagopa etkisi yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Karaçalı’yla beraber undergrounda yaptığım giriş, zamanla derinleşti ve Da Poet ve Raziel gibi çok başarılı isimlerle karşılaştım. Üzerimdeki Sagopa etkisi azaldıkça underground etkisi artıyordu çünkü bu adamlar Sagopa kadar ünlü değildi; daha samimi geliyorlardı, en nihayetinde senin benim gibi sıradan insanlardı. Bu yüzden olsa gerek Karaçalı, benim için bir nevi yeni bir Sagopa Kajmer olmuştu.
3. Karaçalı’yı abarttığımı anlamam
Sagopa’nın beni etkileyen sözlerini ve müziğini Karaçalı’da bulduğumu düşünüyordum. Fakat yaş ilerledikçe Karaçalı’nın o kadar iyi olmadığını fark etmeye başladım. Vokali ve tekniği iyi olmasına rağmen çoğu şarkıda anlamsızlık ve özensizlik gözüme çarpıyordu. Bazı şarkılarda iyice açığa çıkan “hemen bitsin” çabasının kokusu dinleyiciye kadar geliyordu.
Karaçalı’yı mutlulukla insanlara tavsiye ederken zamanla “Sen bunu bu kadar övüyorsun da sözleri çok saçma ve ne dediği anlaşılmıyor.” tarzı tepkiler almaya başladım. Bahsettikleri eleştiriler benim de dikkatimi çekiyordu fakat benim açımdan Sagopa’dan sonraki boşluğu doldurduğunu düşündüğüm için bu tarz detaylara pek takılmıyordum. Zaten o dönemde kimsenin Sagopa düzeyinde söz yazmasını beklemiyordum. Fakat hakikaten sorgulayıcı baktığımda Karaçalı’nın bazı şarkıları hariç genelinde kaleminin sorumluluğunu eline almış bir rapçi görüntüsü yoktu. Ortada sadece beklentiyi ve kalite çıtasını düşük tutan dinleyicilerin gereksiz ve aşırı abartılı övgüleri vardı.
2011-2012 gibi oluşan bu hissiyat son 5-6 senede iyice oturdu yerine: Karaçalı o kadar iyi bir rapçi değildi. Evet, piyasadaki diğer isimlere göre gayet iyiydi, belki de underground içinde tepeye oynuyordu; fakat dediğim gibi dinleyiciler çıtayı artık ne kadar aşağı çektiyse, -bazı şarkılar hariç- genelde çok sıradan olan bir ismi “efsane” olarak niteleyebiliyorlardı. O yüzden bugünkü sözüm ona ergen dinleyicileri eleştiren insanların geçmişteki hâlini hatırlayınca çok gülüyorum. Hepiniz aynısınız.
3.1. Dinleyicilerdeki abartma meyli ve sürü psikolojisi
Emin olun, sadece bugünkü ergen nesilde değil, geçmişteki dinleyicilerin çoğunluğunda sürü psikolojisine uyma meyli vardır. İnsanlar kendini underground dünyasını biliyormuş gibi göstermek için klişe övgüleri tekrarlamaktan başka bir iş yapmıyorlar. Güya, “Karaçalı hak ettiği yerde değil abi.” deyince kendilerini farklı, olgun ve bilgin sanıyorlar. Vasatlar sizi!
Yukarıda dediğim gibi en ünlü şarkılarında bile “oldu-bitti” havası sezilen ve ne kendisine ne de dinleyicisine saygısı olan birisi hak etmediği hâlde göklere çıkarıldı. Fakat buradaki kritik olan durum Karaçalı’nın potansiyeli için değil piyasaya sürdüğü çalışmalar itibariyle gereksiz övülmesiydi. Yoksa sadece potansiyeli için övülse bu övgüler nispeten makul karşılanabilirdi.
Dinleyicilere dikkat çekiyorum çünkü Karaçalı’nın tembelliğindeki, aceleciliğindeki ve vurdumduymazlığındaki sebeplerden birisi dinleyicilerin pespayeliği. Sanki ömürlerinde hiç rap dinlememiş gibi şarkıyı yapan adamın bizzat kendisinin saçma olduğunu söylemesine rağmen çok sıradan şarkıları övgüye boğdular. Karaçalı’nın en iyi çalışmalarından görülen şarkılarda bile var olan ucuzlukları sanki iyi bir iş yapıyormuş gibi yok saydı bu kalitesiz dinleyici sürüsü.
Dinleyicilerle bağlantılı bir diğer önemli etken, piyasanın leşliği. Çünkü bizim memlekette adamakıllı kitap okuyan, kültürlü, araştırmacı rapçi sayısı bir elin parmağını(o kadarından da emin değilim) geçmez. Türkiye’deki rapçiler o kadar kötü ki, böyle bir ortamda bütün vasat işlere rağmen Karaçalı bir anda hak etmediği övgüleri aldı. Karaçalı bile böyleyse diğer ünlü rapçileri siz düşünün.
Piyasa, ün meraklısı, primci, iki cümleyi bir araya getiremeyen, kültürsüz, ot çekmeyi marifet sanan, boş beleş adamlarla dolu. Onların hiçbiri konuşulmaya değmez ama ben Karaçalı’nın potansiyelini ve yeteneğini gördüğüm için sıkı bir takipçisi olmuştum. Böyle geniş bir yazıyı da bundan yazıyorum zaten. Türkiye’de nasıl leş bir rap ortamı varsa artık övgüler çarçur ediliyor. Şunu unutmayın: İyi dinleyici olmak, en az iyi rapçi olmak kadar (belki de daha fazla) önemlidir.
Mesela Teoman Karadeniz (Dj Crowl), 2009’da Radyo Understation’da Karaçalı ve Saian’la yaptıkları Battle Royal albüm röportajında bahsettiğim konuya benzer şeyler söylemişti. Karadeniz, Türkiye’de dinlediği tek isim olarak Karaçalı’yı sayıyordu fakat birisi kendisine “Sen bu adamı dinliyorsun da, şöyle güzel bir sözünü söyle.” dediğinde cevap veremediğini söylüyordu. İşte bu durum tam da anlatmak istediklerimi anlatıyor. Karaçalı sesle ve tarzla her şeyi hallederim zannediyor fakat yanılıyor. Ne dediğini kendisinin bile anlamadığı şarkılarla kaç yıldır olduğu gibi anca böyle yerinde sayıyor. Daha profesyonelleşme adına hiçbir şey yapmamışken sonra bir de “Rap müzikte para yok.” diye ağlıyor.
Burada yazdıklarımı ve Karaçalı'yı anlamak için 2009’daki o radyo yayınını dinlemenizi kesinlikle tavsiye ediyorum. Karaçalı kendi zihniyetini güzel özetliyor: (bkz:
saian karaçalı radyasyon pia radyo understation yayını)
Karaçalı'nın dinleyicilerden ve Dj Crowl'den gelen sorular karşısında verdiği şu cevaba dikkat edin(aynen yazıyorum): " Şey gibi olmasın: 'Burada ne dedin?!' Öyle bi' şey yok yani. dedik işte! Zaten kayıtların hemen hepsine de tek kanal girdik. Maximum iki kanallı kayıt yaptık. Çoğuna back vokal bile doğru düzgün yapmadık ya da kaçan back vokallari oturtmadık. Direkt mixledik falan." (26:49)
Bunları iyi bir şey yapmış gibi anlatıyor. İnanılmaz.
Böyle zihniyetteki bir adamın yükselememesi o kadar doğal ki. “Karaçalı hak ettiği yerde değil” lafı aslında diğer rapçilerin pespayeliğinden kaynaklanan bir durum. Yoksa bu yayındaki lafları eden birinin şu an aldığı övgüler ve saygı aşırı derecede abartı. Adamın ne müziğine saygısı var, ne dinleyicisine.
Popüler söylemleri kutsal sözmüş gibi benimseyen ve aynı underground ortamı gibi vasat ve sürü olan dinleyici kitlesine Karaçalı örneğinde sorularım var:
“En iyi söz yazarı” olmak demek;
- Azize Veda gibi bir şarkıda “Çükünün kökünü öpeyim.” demek midir?
- Sonraki yıllarda yine çok tutulan Söz Ver’de “Götten ıkın aslan” veya “Ben PES 9 sen FIFA Soccer” demek midir?
- Bir şarkısında geçen sözün anlamı sorulduğunda “Burada ne dedin diye sormayın. Dedik işte.” demek midir?
- Hiçbir şey anlatmayan onlarca şarkı yapmak mıdır?
- Kör Dövüşü gibi kendisine çok uygun bir partner bulduğu şarkılarda bile arkadaşını siklemeyen verseler yazmak mıdır?
- Muhammed Ali ve Gönüllü Mendaburları gibi kötü bir şarkıyı sırf “Freestyle yaptım, boşa gitmesin.” diyerek albüme koymak mıdır?
- Battle Royal albümünde ve pek çok şarkısında olduğu gibi anlamsızlıkla övünmek midir? (Madem böyle hiç uğraşma, internetten birkaç tane tekerleme bul, onları oku kardeş, niye yeni şarkı yapıyorsun?)