hayalet ıslığı

#45314 - bu entryi ortalama 104 saniyede okuyabilirsiniz.
  1. Farazi ve Kayra'yı’ dinlediğim ilk vakitler -2011'e tekabül ediyor; yüreğim şarkılarının gücüyle nasıl da kolay ezilirdi. Bu topraklar için tipik olmayan, ancak bütünüyle atipik sayılamayacak kadar yaygın türden bir küçük burjuva kültürel formasyon, benim, Farazi ve Kayra'nın ürettiği türden seslere açık, ve açık olduğu ölçüde kuşkucu bir yaklaşım türetmeme olanak verdi. Farazi ve Kayra'nın bu kaydını bir kaç sene sonra, bugün, yeniden dinlediğimde, ilk izlenimlerim ve bu yoğun müziğin üzerimde iki sene önce uyandırdığı hakim hissiyatın nasıl bir dönüşüme uğramış olduğunu farkına varmam çarpıcı sayılabilecek bir tecrübe idi. Aradan geçen süre dahilinde, yorumlayışımın; sanat ve özellikle müzik hususunda, ‘öğrenim'le elde edilen ve dolaysız tecrübe pratiğiyle girdiği etkileşim esnasında gerçeğin algılanışını köklü bir yeniden organize etme faaliyetine tabi tutan bilginin birikimsel çoğalışının etkisiyle dönüşüme uğradığını -dönüşümün durmaksızın devam ettiğini söyleyebilirim. Yakıcılığını kanarcasına hissettiğim onca ses, bir zamanlar ifade ettikleri pek çok şeye denk düşmez olmuş. Bireysel acının; birebir maruz kaldığın oranda gerçek ve fizikselliğinden kaynaklanan bireysel niteliğinin dolaysız biçimde eksik/aldatıcı (yine de gerçek) -acının denk düştüğü toplumsal gerçekliğe vurgu yapılmadan sunumu, beni rahatsız etmese de, bu türden bir sunumun gerçekleştirildiği esere önemli ölçüde kayıtsız kalmama yol açmaya başlamış. Farazi ve Kayra'nın bu albümü hala çok güzel. Tek bir 'hafif’ şarkı yok; hepsi kaya gibi, buldozer gibi. Ve benim yüreğim, acının betimlenimi yoluyla en az eskiden olduğu kadar ezilebiliyor. Tek değişen, acının kimin acısı olduğu ve bunun sunum metodu konularında göreli olarak hassaslaşmış olmam.